5 Nisan 2012 Perşembe

TULUM


TULUM
Üflemeli bir çalgı olup; Deri, Nav ve Ağızlık olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Deri kısmına hava depolanır ve koltuk altından bastırılarak Nav kısmına hava gitmesi sağlanır. Nay ise ezginin çalındığı bölüm olup Analık ve Dillik adı verilen iki kısımdan oluşmaktadır. Ağızlık kısmı ise tulumun deri kısmına hava göndermeye yarayan bölümdür.

Tulum yurdumuzda Trabzon, Rize, Artvin, Erzurum, Kars'ta, Kuzey ve Doğu Anadolu Bölgesinde ve Trakya bölgesinde kullanılmaktadır. Genellikle kuzu ve oğlak derisinden yapılan tuluma Trakya'da Gayda adı verilmektedir.

TAMBUR

TAMBUR
O smanlı müziğinin en gözde telli ve mızraplı çalgılarından biri, belki de en önemlisidir. Çok eski bir tarihi olan “Tambur” için “Kopuz”un geliştirilmiş biçimi olduğu yönünde görüşler olduğu gibi ilk biçiminin antik dönemlere kadar uzandığı yönünde görüşler de vardır. Yine bir başka görüş, “Tambur”un, bağlama ailesinin ilk halinin gelişimi ve değişimi ile oluştuğu yönündedir.

Kökeni Arapça "tunbur" olan sözcüğün, Sümer dilinde gene yarı küremsi gövdeli ve uzun saplı bir telli çalgının adı olan "pantur" dan geldiği öngörüsü vardır. Ayrıca çok eski çağlardan beri çeşitli uluslar tarafından derili vurmalı çalgılar için kullanılan (tabla, tabl, tabıl, tabul v.b.) sözcükten türediği görüşü de vardır. Oysa Hitit uygarlığında “TIBULA” isimli bir çalgıdan söz edilmektedir. Bu çalgının büyük olasılıkla uzun saplı telli bir çalgıya ait olduğu görüşü yaygındır. Bu çağdan kalan metinlerde, bu çalgının eşliğinde şarkı söylenmekte ve dans edilmekte olduğu vurgulanmıştır. Tüm bu bilgiler bizlere, “Tambur” kelimesinin kökeninin Hitit ve Sümerlerin yaşadığı çağlara kadar gittiğini göstermektedir. “Tambur” sözcüğü, sonraları İran'da ve Orta Asya'da, daha çok bağlamaya benzeyen armudi gövdeli, uzun saplı çalgıların da ortak adı olarak kullanılmıştır. Asya Türklerinin bugün de kullandıkları benzer çalgılar, “tambura”, “dombra” gibi adlar ile anılırlar. Özellikle Avrupalı gezginlerin (örn. Charles Fonton ve Toderini), sapındaki perde bağları nedeniyle Türk müziği ses sistemini gözle görülür biçimde yansıttığını yazdıkları “tambur”, günümüzde yalnızca Türkiye'de kullanılan belki de tek çalgıdır. Bu çalgın??n göç yolları ile Avrupa’ya geçtiği ve XII. ve XIII. yüzyıllarda kullanıldığı ve daha sonra da terk edildiği bilinmektedir.

Bu çalgı, Osmanlı müziğinin tarihsel süreci içinde gelişmiş ve özellikle XVII. yüzyılda en gelişmiş biçimini alarak, bu müziğin en vazgeçilmez çalgılardan biri olmuştur.

“Tambur”un gövdesi, ahşap dilimlerin yan yana yapıştırılmasıyla elde edilen bir yarım küre biçiminde olup çapı 35 cm kadardır. Yaklaşık 104 cm olan sap, bir takoza gömülerek gövdeyle birleşir. Burguluk sapın uzantısıdır. Gövdenin kenarındaki delikli tel takozundan çıkan tellerin her biri, köprüyü aştıktan ve sap boyunca uzandıktan sonra, genellikle kemikten yapılan ve sapa kakılan çentikli baş eşiği ve bitişiğindeki yine kemikten yapılıp sapa kakılan delikli eşiği geçip burgusuna bağlanır. Genellikle ardıç ağacından yapılan köprü, oldukça ince bir çam (genellikle köknar) levha olan göğse basar. Tellerin basıncı, köprünün altına rastlayan bölümünde göğsün çukurlaşmasına yol açar. Sapın altı yuvarlak, üstü düzdür. Perde bağları eskiden bağırsak kirişten yapılırken günümüzde, büyük oranda naylon telle bağlanmaktadır. “Tambur”un perde sayısı 45-55 arasında değişmektedir. Tambur çalan bazı ustalar, 64 ve hatta 65 perde bağlayarak, bazı makamların birçok perde üzerine taşınmasını (transpoze edilmesini) kolaylaştırmak istemişlerdir. Bilinen en eski halinde iki tel olan “tanbur”a günümüzde genellikle yedi tel takılmaktadır. Ancak XVIII. ve XIX. yüzyıl “tanbur”larında sekiz tel bulunmaktaydı.

“Tambur” mızrabı çoğunlukla bağadan (kaplumbağa kabuğu) yapılır. Yaklaşık 12 cm uzunluğunda, 9-10 mm eninde ve 1-1,5 mm kalınlığında esnemez bir çubuk olan mızrabın iki ucu da kullanılır. Ancak iki uç, farklı tınılar elde edebilmek amacıyla birbirinden biraz farklı yapılır. Sağ elin baş, işaret ve orta parmakları ile tutulan mızrap, tellere geniş yüzüyle değil, diklemesine dar yüzüyle vurulur. Bu vuruş, çalgının tok ses vermesini sağlar. XVI. yüzyılın sonlarına değin Osmanlı saray müziğinde ayrıcalıklı bir yer tutan kopuz dışında, günümüzde mızrabı böyle tutulan başka çalgı yoktur.

Bir mızraplı çalgı olmasına karşın Tamburi Cemil Bey tarafından ilk kez uygulanan mızrap yerine “yay” kullanılması, hemen benimsenmiştir. Bu çalgının eski seslendirme tekniklerinde, “çelik” ve “bakır” tellere bir kez vurulur ve tellerin titreşimi kaybolmadan olabildiğince fazla perde kullanılarak ezgi seslendirilmeye çalışılırdı. Böylece insan hançeresine benzetilme uğraşı verilirdi.

1 Nisan 2012 Pazar

UD



Ud
T ürkiye'nin yanı sıra, Tunus, Fas ve Cezayir de dahil olmak üzere bütün Arap ülkelerinde, İran'da ve Ermenistan'da aynı adla kullanılan iri gövdeli, kısa saplı telli bir çalgıdır. (İran'da “barbat” adıyla da bilinir ve Avrupa’nın “Lavta”sına benzer)

Bugün Türkiye'de kullanılan “ud”un, diğer ülkelerdeki “ud”lardan hemen hiçbir yapısal farkı yoktur. Anacak şunu da belirtmek gerekir ki, Arap “ud”larının gövdeleri genellikle biraz daha iridir ve göğüslerinde de çoğunlukla, iki küçük bir büyük delik yerine tek büyük delik vardır. Gerek Türk, gerek Arap, İran, Ermeni ve Yunan (uti) “ud”larında, bu dairesel göğüs delikleri birer gül ile süslenir. “Ud”, bugünkü yapısını, bir iki küçük değişiklik dışında, yaklaşık bin yıldır korumaktadır. Çalgının insan kucağını dolduran büyük armudî gövdesini, 20 kadar hilal biçimli ahşap dilim oluşturmaktadır. Kısa, yassı sap, bir takoz aracılığıyla gövdeye takılır. Burguluğa doğru daralan sapın, gövde ile birleştiği yerdeki genişliği yaklaşık dört parmaktır. Sapla yaklaşık 45 °'lik bir açı yapan burguluk, belli belirsiz bir S çizer ve burgular, buna yandan girer. Bam teli dışındaki beş tel ise çifttir. En alttaki iki çift, eskiden bağırsaktan yapılırken günümüzde ise misinadan üretilmektedir. Diğer teller, ipek üstüne gümüş veya bakır sargılıdır. Her tel, doğrudan göğse yapışık tel takozundan ( “ud”da bu aynı zamanda ana eşiktir) çıkar, burgulukta sapın birleştiği yerdeki baş eşikten aşarak kendi burgusuna sarılır. “Ud”un göğsü, yaklaşık 1 milim kalınlığında, ladin ağacından düzgün elyaflı bir levhadır. Göğsü alttan destekleyen çıtalara “balkon” denir. Balkonların yerleştirme düzeni, çalgının sonoritesi ile yakından ilgilidir.

Geçmişte tel olarak, kiriş ve içi ipek, dışı gümüş tel sarılı “sırma tel”ler kullanılırdı. Bugün kiriş tellerin terini naylon teller almıştır. “Ud” önceleri tavuk ve kartal kanadı ile çalınırdı. Bazı ustalar, sert köseleden ya da kiraz kabuğundan yapılmış mızraplarda kullanmışlardır. Günümde ise plastik mızraplar kullanılmaktadır.

Oturularak kucağa alınan “ud”un gövdesi, üstten sağ kol ve alttan sağ sıkıştırılarak tutulur, sağ eldeki mızrap ile çalınır. Tellere sol el parmakları ile basılır.

Daha önce de çeşitli dönemlerde kullanılmış olmakla birlikte, kesin olarak XIX. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı müziği çalgıları arasındaki yerini almıştır.

NEY

NEY
Ney, Sümerlerden beri bütün Türk topluluklarında sürekli görülmüş olan üflemeli çalgıdır. Benzer örneği Aztek Kültür'ünde de bulunmaktadır.kaynak belirtilmeli Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati't-Türk adlı Türk Kültür ve Dil'ini anlatan eserinde, Sagu denilen, "Erler" için düzenlenen, ölüm, erdem ve acıları anlatan tören'lerde kullanıldığını aktarmıştır.

"Ney", yakın zamanlarda Farsça'ya geçmiş olup nâ veya nay (kamış) adını almıştır. Arap toplumunda'da üflemeli çalgıların hemen tümü için kullanılan mizmâr sözcüğü ise, (nefes borusu, ses organı anlamında) Ney için de kullanılmıştır. Türkçe'de ise hemen her zaman Ney olarak anılmıştır. Kavimler Göçünden çok eski zamanlardan kalan, Runik Harfler'in aslının henüz anlaşıldığı; Proto Türk Yazıtları zamanından kaldığı düşünülen kültür'izleri gibi miras kalmış olan, çok az kültürel öğelerin devamı olarak ise, bugünkü Romanya'da nayu olarak Ad'landırılır..

Sümer toplumunda M.Ö. 5000 yıllarından itibaren kullanıldığı sanılan bu çalgıya ait elimizdeki en eski bulgu, M.Ö. 3000-2800 yıllarından kalan bugün Amerika'da Philadelphia Üniversitesi Müzesi'nde sergilenen Ney'dir. Çalgının o dönemlerde de dinsel törenlerde kullanıldığı sanılmaktadır. Günümüzde Ney, Türk sazı olarak anılmaktadır ve tasavvuf müziğinin bir sembolü haline gelmiştir. Bir müzik aleti için kullanılan çalmak yerine, Ney için üflemek tabiri kullanılır. Burada üflemenin mecazi bir anlamı vardır. Kaynağını İslam'da Allah'ın insanı yaratırken ruhu üflemiş olmasından alır.

GAYAGEUM

Kore geleneksel müziğinde kullanılan kanuna benzeyen 12 telli çalgı aletidir.
Kore nin manevi ve kültürel değerleri arasındadır.12 telli uzunca bir kanundur. Çin in Gaya Krallığına ait bir enstrümandır. 3. yüzyıldan önce bulunduğu tahmin edilmektedir. Gayageumun iki türü vardır: pungyu gayageum (beopgeum olarakta bilinir.) saray müziklerinin hemen hemen hepsinde kullanılırdı. telleri arasındaki boşluklar daha fazladır.
sanjo gayageum ise sanjo türü müzikte ve halk müziklerinde kullanılırdı.

LİR

LİR
 Kaynağı eski Yunanlılara dayanan “U”harfi şeklinde ağaçtan oyulan, çırpma telli bir çalgı aleti. Tıp ilminde, beyin üçgeninde, iki arka kordonların boş kısımlarına ve ammon boynuzlarını birleştiren enine liflerin hepsi bu isimle anılmaktadır.

Bu müzik aleti, ilk önce yarım küre şeklinde, içi boşaltılmış kaplumbağa kabuğunun iki ucuna karşılıklı olarak yerleştirilen 3 kirişin gerilmesiyle ortaya çıkmıştır. Daha sonra modern hale sokulan, lirin kirişleri (telleri) beşe çıkarılmıştır.

Lir; on üçüncü yüzyılda İtalya'da kullanılmıştır. Bazı rivayetlerde keman bu müzik aletinin kaynağı olarak anlatılır. Şekil itibariyle kemana benzer. On dördüncü yüzyıllarda Pleiçde şairleri şiir okurken telli ve yaylı olan bu müzik aletini kullanmışlardır.

Lirin özelliği parmaklarla çalınır ve kucakta iki diz arasında tutularak ses verdirilir. “İnsanların duygularını anlatma” anlamına gelen “lirik” kelimesinin şiir dünyasında yer alması, bu müzik aletine dayanır. Daha sonra bu şiir türü de şairler arasında yayılmıştır.

Lir sözü, 18. yüzyılın yarılarına doğru motif ve dekoratif sanatına da girerek “Lir motifi” olarak ahşap bina duvarlarını süslemede kullanılmıştır.